13 Eylül 2011 Salı

GÜNEBAKAN

Zaman ne çabuk geçmiş..2 sene önce Şarköy'de görüntülemiştim bu güzel günebakanları..
Güne bakan çiçeğinin mitolojik hikayesi de çok güzel..Birlikte okuyalım..
     Güneş tanrısı Apollon, dört atın çektiği arabasının arkasına güneşi alarak doğu kapısından çıkar, bütün gün yeryüzünü işitip bitkilere ve ağaçlara hayat vererek gökyüzünde kalıp, akşam ise Olimpius dağında diğer tanrılarla birlikte olabilmek
için güneşi batı kapısında toprağın altına bırakırmış. Güneş Tanrısı Apollon'un bu seferinden birinde, Okeanas'un kızı Klyte, Apollon'a aşık olur ve onu çok sever. Apollon'da bu aşka karşılıksız değildir, güneşle birlikte arabasını gökyüzünde bırakarak yeryüzüne iner ve Klyte ile birlikte pınarların, kuşların, çiçeklerin arasında bu büyük aşklarını yaşarlar.

Klyte ve Apollon birbirlerine çok düşkündür. Bir gün Apollon ve güneş yeryüzünde
görülmez (Anadolu insanının güneş tutulmasını açıklama tarzı olsa gerek), Apollon'unun çekip gittiğini düşünen Klyte bu duruma çok üzülür ve kahrından ölür. Ertesi gün tekrar buluştukları yere gelen Apollon, sevgilisi Klyte'nin cansız bedenini görünce çok üzülür, kahrolur. Tanrılar Tanrısı Zeus'a yalvararak ona tekrar hayat vermesini ister. Zeus da bu isteği red etmeyerek, boyu Klyte'nin boyu gibi uzun, saçları onun gibi sarı, güzel bir çiçek haline getirir. Bizler bugün bu çiçeğe "günebakan" diyoruz.

Klyte ve Apollon'un aşkları o kadar büyüktür ki, hatta bugün bile; Apollon arabasının arkasında güneş ile birlikte gözüktüğünde günebakan çiçeği başını Apollon'a çevirir, gökyüzünde bütün gün onu izler, akşam güneş batınca da, boynunu hüzünlü bir biçimde eğerek, tekrar onu beklermiş..


Hiç yorum yok: